2000/05: mimar neye yarar? / görüş-değerlendirme
Mimar neye yarar?
“ …kendimi, sosyal bir varlık olarak kavrayabilmek için mimar neye yarar ? sorusunu sormam gerekiyordu… ” bu sözler geçtiğimiz günlerde Taşkışla ’da yapılan *sempozyuma davet edilen Fransız mimar Eduard François tarafından “ okulu bitirdikten sonra ,bana tüm öğretilenlerin iflas etmiş düşünceler olduğunu anladıktan sonra…” sözleri ardından söylendi.
*Sempozyumun sonunda kendi kendime “ neden akademik ortamlarda yapılan tartışmalarda tartışma odağı ve nesneleri sürekli kaybediliyor ? Genişleyerek kendine bir meşruiyet zemini arıyor? Burada tartışılanlar ne kadar benim(mimar) problemim ? Hakikaten benim yüzleşmek zorunda olduğum problemler neler ? Ben aynı disiplini paylaştığım insanlarla neleri paylaşmalıyım? neleri tartışmalıyım ?…” sorularını sordum. Sempozyumun bu sorularıma ne kadar yanıt verdiğini düşündüm…Birkaç gün sonra başka bir **tartışma platformunda sempozyumda akademisyenlerin başaramadığını düşündüğüm ***şeyi bu sefer nitelikli yapılar yaptıkları için davet edilen mimarlar ve o ortamı paylaşanlar olarak başarabilecek miydik?… Etkinlik sonrası aldığım yanıt ne yazık ki yine ‘HAYIR’ idi.
Bu etkinlikte kavramlar,olgular,oluşlar,ürünler ; birer tartışma gündemi oluşturmuş olmalarına karşın tartışmalar sırasında nedense bağlamından koparak daha geniş bir tartışma ortamına taşınmış (çoğu zaman mimarlığımızın sorunları başlığı adı altında çok dinlediğimiz ve tartışılarak bir yere varılmayan ve hatta kaynağı mimarlık olmayan o kaygan zemine…) ‘tartışma nesnesi olma’ özelliğini kaybederek kendinden daha büyük bir tartışma konusuna geçişte yalnızca aracı olan ifadelere dönüşmüşlerdir.
Hep düşünmüşümdür ; tartıştığımız konular ne kadar yapı üretim faaliyetinin ürünü,ne kadar mimarlık dediğimiz alanın ?( Biliyoruz ki bunlar ne birbirinden tamamen bağımsız ne de tamamen bağımlı …) Tartışmaya bu çerçeveden bakmanın,beni eleştirdiğim aynı zemine taşıyacağını fark ettim.
Peki beklediğim ***şey ne idi ? Galiba tartışarak bitiremeyeceğimiz büyük kavramlar ya da sorunlar kümesine nasıl baktığımız değil. Onlarla (gerçekliklerle) yüzleşme biçimleriydi. Ne kadar tartışırsak da,sorun olarak görsek de enin de sonun da yüzleşmek zorunda olduğumuz bu konular değil onlara olan tavırlarımızdı. Duymak istediklerim “… şu sorunlarımız var,bu sorunlarımız var,…şöyle yapmalıyız…böyle yapmalıyız…mesleğimiz elden gidiyor…şöyle oluyor,…böyle oluyor” değil, “ Ben şu problemlerle bu… şekilde mücadele ediyorum,…bunları yapıyorum…,meseleleri bu… biçimde kavrıyorum, yaptığım işte de bu… meseleler vardı,Bunları Şu düşüncelerle… böyle hayata geçirdik…” gibi samimi ifadelerdi.
Biz birbirimizi bu şekilde motive edemeyeceksek,ürünlerimizi bu samimiyetle tartışmayacaksak düşüncelerimizi neyin üzerine kuracağız ? İnsanlar birbirlerine başöğretmenlik yaparak değil, örnek göstererek ve örnekleri tartışırarak bir noktaya geleceklerini düşünüyorum.
Boğaçhan Dündaralp
Konut Politikaları ve Uygulamaları Sempozyumu sonrası izlenimler…