2010/02: değerlendirme / londra_istanbul
Londra-İstanbul Değişim Programı Amacına Ulaştı mı?
Aslı Kıyak İngin: Bence bir deneyim kazandırdı. Ve hala devam eden bir deneyim, bitmiş değil. Bu tür bir değişim programının sadece sunum ve gezi ile sınırlı kalmaması gerektiğini düşünüyorum. Ortak üretim süreçleri denenmeye devam edilmeli. Ayrıca güncel kent ve mimarlık ortamı ile ilgili paylaşımların, görüş alışverişlerinin de bu tür programlara eklenmesi gerekir. Bir de İstanbul ölçeğinde bu tür değişim ve paylaşım ortamlarının yerel veya uluslararası ölçekte başlatılması faydalı olacaktır.
Boğaçhan Dündaralp: Bir etkinliğe ait bir durumu anlatmaktan çok, onun içinden çıkanı ifade etmek bana daha önemli geliyor. Bu nedenle durumu iyi ya da kötü olarak değerlendirmekten öte, bizim burdaki etkileşimimizle beraber sürecin sonunda nelerin açığa çıkacağı sanırım bu soruyu daha iyi ve faydalı olarak yanıtlayacaktır. Henüz sürecin tamamlanmaması, seyir grafiğinin değişkenliği ortak üretim bağlamında kişisel deneyime göre daha deneysel bir durum oluşturmuş görünüyor. Kişisel olandan daha sonuçsuz ve ızdıraplı bir süreç gibi görünüyor. Bu nedenle sonuç beklentisiz, sürecin sonunda oluşmuş deneyim olarak sonradan okumalara açık bir durum olarak bu konuyu ele almak gerekecek. Bu aşamada soru etkinliğinin mimarlık ortamında rolü ve bizim bunu ne kadar değerlendirebildiğimiz bağlamında sorulabilirse daha açıklayıcı olabilir.
”Exchange” değişim teması altında yapılan bu çalışma, İngilizler’in çok tipik ‘’bilgi toplama” ve kültürel ”tanıma” modelini sürdürüyor gibi görünüyor. Bizdeki gibi ”genç mimar” yerine ”emerging architect”i kullanıyorlar. Emerging gelecek vaad eden, umut veren bağlamında kullandıkları bir kavram… Gittikleri ülkelerdeki kendilerince farklı görünen taze, genç fikir ve mimarlıkları keşfetmeye yönelik bir niyet seziliyor. Ve kendi ülkelerini temsil eden benzer kuşaklarla etkileştirerek, bir tür ‘’merkez” olma sorumluluğu sergilemeye çalışıyorlar. Ancak bu niyetin bir çabaya dönüşmüyor olması, kendilerince karşısındakileri formüle etme konusundaki ısrarlı halleri, bunun aksi yöndeki açılım çabalarımızda fazlası ile ortamda bir gerilim yarattı. Bize bakışta bize kültürel pozisyonumuzu ‘’oryantalist” bir tavırla figürselleştirmeye çalışmalarını da onların en büyük zaafiyeti olarak gördüm. Mimarlık, Londra’da tasarım ve sanat gibi belirgin bir rol edinememiş olmasının ağırlığını hissediyor olmalarını fazlası ile hissettiğimi söyleyebilirim. Mimarlığın bu pozisyonu üzerine kafa yorsalarda bence bu kendileri için ağır bir hesaplaşma noktası oluşturmuş. Bu etkinlikteki çaba da tasarım ve sanatın Londra’da edindiği role benzer bir rol için bir dizi etkinlikle kendi varlıklarını gündeme getirmek olduğu söylenebilir. Londra Mimarlık Festivali de mimarlığı bir şekilde gündeme getirmek için benzer etkinliklerden biri olarak bu duruma eşlik ediyor.
Onların bu seçici geçirgen, koleksiyoner halleri, kendilerince formülleştirmeleri içinden geçtiğimiz özellikle yarışma-ortak çalışma ve workshop süreçlerindeki temel didişme konumuz oldu. Londra’daki mimarlık ortamını anlamak için bir fırsat olsa da onun için de bir şeyler yapıp yapamayacağımıza ait de bir sınama alanı yaratması da ilginç bir deney alanı oldu. Sürecin sonun merakla bekliyorum.
Nilüfer Kozikoğlu: İlk zamanlarda bize bir mail geldi ama Ömer ve Pelin’e gitmedi. Ben de o toplantıların hemen sonrasında kurumlara şunu sordum:”Sadece tanık mı olmak istiyorsunuz, yoksa tanımladığınız başka bir rol var mı?”. “Tanık olmak” cevabını aldım ve o günlerden başlayarak etkisiz eleman duygusu üzerimizdeydi. Çok açık söyleyeyim, kurgulanan şey zaten sonu planlanmış vaziyette. Çünkü gene İngiltere’nin kendi ortamının getirdiği hata yapmama ihtiyacı tam tersine hata getiriyor. Para meselesi, sorumluluk meselesi o kadar derin ki bu da fikir üretme yoğunluğuna gelebilme imkanını ortadan kaldırıyor. Örneğin jüri yapacağız, önerilerinizi gönderin diyorlar ama jüri kim belli değil. Büyük ihtimalle aynı dilde yazıp çizmeyeceğiz. Çünkü belli pratiklerin belli ortamlarda yarattığı ifade biçimleri vardır. Şunu söylemek istiyorum etkileşimde ya da yarışmanın derininde daha ilk günlerden bir çıkmaz içinde olduğumuzu hissettim. Bir malzeme göndersek de, bu nasıl anlaşılacak, değerlendirme kritiği ne, jüri raporu gelecek mi, jüri kimlerden oluşuyor hepsi belirsizdi. Ya çekip gidecektik ya da güle oynaya kendi yöntemlerimizle işin içinden baz alarak ilerleyecektik. Öyle oldu.