2013/07: Bariyelerini Kırmak / Gezi Parkı Mimar(sız)lığı / XXI mimarlık kültürü dergisi
Bariyelerini Kırmak.
Gezi Parkı direnişi sonrası içinde umut ışığı yanmış insanlarda iki farklı yaklaşım görüyorum: Bir grup “Şimdi ne olacak?, Ne yapmalı ?” diye soruyor. Diğer bir grup ise ya ” …yapıyor “ ya da “…yapabiliriz; var mısın ?” diye soruyor. Kimileri bu farkı kuşak farkı ile açıklıyor; kimileri ise sosyal statü ile… Ama görünen o ki; bu süreçte harakete geçmiş, gezi atmosferini solumuş, tedirgin yalnızlıklarını, ortaklıkların paylaşımına dökmüş olanlar, birlikte ne kadar çok şeyin yapılabileceğini deneyimlemiş olanlar. Onlar sorguluyor ama sormuyor, yapıyor. O ortaklık içinde biliyor neye ihtiyaç var. Kendi rolünü belirliyor ve o ortaklığa elinden geldiğince destek oluyor. Sormak, beklemek, onay almak gibi hiyerarşik bir onay mekanizması işlemiyor. Ortak duygulanımın tetiklediği birlikte öğrenme zenginliği, beraber hareket etme isteğinin doğurduğu geçiçi, değişken gruplar doğuyor. Sürekli bir hiyerarşi değil; bilenin bilmeyene, deneyimlinin, deneyimsize bilgisini aktardığı bir yapı doğuyor. Bazen bu içgüdüsel bir harekete bile dönüşüyor. Koşarken yere düşmemek için farkında olmadan birinin senin elini tutması gibi…
Gezi Parkı kaç senedir mimarlık ortamının gündeminde. Akademik, profesyonel, kurumsal, medyatik duruşlar ve kendi durduğu noktadan mesafesini koruyan bakışların yarattığı bir yere varmayan tartışmalar… “Ne yapmalı?” Sorusuna ortak akıl üretemeyen, hep kendi mesleki ortamının seçenekleri ile düşünen, bir makine gibi çalışan, çalıştıkça yaşadığı ortama yabancılaşan mimarlık ortamımız; sahte yaşam kaygıları, gereksiz fazla emekle öyle kuşatılmış ki bizler çalışmaktan hantallaşmış, titrek ellerimizi yaşamın en temel meyvelerine elimizi uzatabilmeyi görmüyoruz bile. Bu durum aynı ortamda sesimizi birbirimize duyaramayacağımız mesafeler üretmiş. Duymuyoruz, görmüyoruz, önyargılıyız, ilgilenmiyoruz…
Bırakalım ünvanlarımızı, mesleki personalarımızı; bırakalım ona, buna yorum yaparak birşeyler yapıyormuşuz gibi görünmeyi; görünmez olalım. Ünvansız, bir insan olarak, “ne yapmalı?” diye sormadan, birikimlerimizle imkanlarımızla yapabileceğimizi yapalım, bilgi üretelim, veri işleyelim, görünür kılalım, anonimleştirelim…
“Manifestolar, vizyonlarının gücüyle kendi halklarını yaratan kadim peygamberler gibi iş görür. Günümüzün toplumsal hareketleri düzeni tersine çeviriyor, manifestoları ve peygamberleri gereksiz kılıyor. Değişimin failleri şimdiden sokaklara indiler ve şehir meydanlarını işgal ediyorlar; yalnızca yöneticileri tehdit edip alaşağı etmekle kalmıyor aynı zamanda yeni bir dünya vizyonu oluşturuyorlar.” Micheal Hardt & Antonio Negri, duyuru,2012
Boğaçhan Dündaralp