2015/04: Kentsel Tarımın Bereketi / Kuzguncuk Bostanı / XXI:138
XXI’de bu ay kentsel tarımın yaratabileceği değişimleri sosyolog Ayça İnce, mimarlar Burcu Serdar Köknar ve Hasibe Akın, permakültür üzerine çalışan Deniz Üçok ve Buğday Derneği’nden Hakan Gönül ile yapılan konuşma yer alıyor. Sohbetin yanı sıra Boğaçhan Dündaralp, Kuzguncuk Bostanı deneyimi üzerine bir yazı kaleme aldı ve tarımsal üretimle kamusal kullanım ilişkisinin nasıl kurgulanabileceğinin araştırıldığı süreci paylaştı.
Söyleşiyi ve Boğaçhan Dündaralp’in özetini okumak için tıklayın:http://xxi.com.tr/2154/kentsel-tarimin-bereketi/
Boğaçhan Dündaralp ile konuşma özet metni:
KUZGUNCUK BOSTANI’NIN ÖYKÜSÜ
Kuzguncuk Bostanı 700 yıllık bir tarihe sahip. Ancak bostanın son sahibi İlya 1980’lerde ölüyor ve bostan hiç akrabası bulunamadığı için Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devrediliyor. O zaman burası bostan vasfında yeşil alan olarak görünürken 1986’da plan tadilatı yapılıyor ve okula çevriliyor. Ve 90’larda ilk eylem başlıyor. Ancak her defasında yeni bir projeyle geliyorlar, 2000’de de yine bir eylem oluyor; ardından alan bir peyzaj firmasına kiralanıyor ta ki 2010’da burası tekrar boşaltılana dek. Bizim bu alan üzerine çalışmamız 2010’da başlıyor. Bu projeleri birlikte yürüttüğümüz bir mimar arkadaşımız tesadüfen Boğaziçi İmar’da okul projesini görüyor ve fotoğrafını çekiyor. Bu okulun üç boyutlu modelini yapıp, yerine montajladık ve Kuzguncuk’ta her yere astık ki herkes okulun inşa edilmesiyle birlikte bostanın nasıl bir hal alacağını öngörebilsin. Ardından mahalleden itirazlar yükseldi. Biz de burası için alternatif bir projeyi geliştirdik. Bostanda zaten olagelen bir sürü aktiviteyi biraz daha geliştirip nasıl arttırabileceğimizi araştırdık. Hıdrellez şenliklerinden yazlık sinemaya, doğum günü kutlamalarından çocukların organize ettiği voleybol turnuvasına kadar dek çeşitlenen aktiviteler bunlar. Bunları nasıl çoğaltabileceğimizi soran birtakım broşürler yapıp mahallede dağıttık, daha neler olabileceğini herkesle paylaştık. Çıkan verilere dayanan alternatif projeyi Boğaziçi İmar, Anıtlar Kurulu gibi kurumlara gidip anlattık. Bir yandan da bostanın bostan olarak kalması için hukuki süreç sürüyordu. Öte yandan da bostan mahalleliler tarafından kullanılmaya devam ediyordu. Ardından 2013’te okul projesi Boğaziçi İmar tarafından onaylanıyor. Anıtlar Kurulu tarafından onaylanmayınca bu kez üst kurula gönderiliyor ve o da hükümetin alt organı gibi çalıştığından hemen projeyi onaylıyor ve Çevre Komisyonu’na gönderiyor. Sonradan proje komisyon tarafından iptal ediliyor. Bu da gezi sürecine paralel bir döneme denk geldi. Diğer birçok etkinlik gibi mahalle forumları da bostanda yapıldı. Burası İlya’nın zamanından beri bostan ve o kimliği sürdürmek ve desteklemek için ekip biçme ile ilgili insanlar da buraya geldiler, burada birtakım ekip biçme faaliyetleri dışında permakültür vs çalışmaları yapıldı. Bu projenin iptal edilmesi ile kiralama süreci arasındaki süreçte burada farklı bir deneyim yaşandı. Herkes bir nevi bostanı işgal etti ve gerilla tarım yapıldı, herkes bir şeyler ekip biçmeye başladı. Herkes kendine göre bir alanın etrafını çevirdi, kimisi baktı, kimisi bakmadı, kiminin ekinleri çalındı vs. İşte bunu deneyimlemek çok sey kattı bize. Fark ettik ki tarım meselesi herkes için birleştirici bir araç olabilir.
Sonra 2014 Mart ayında, Vakıflar burayı kiralama ihalesi açtı ve ihaleyi Üsküdar Belediyesi aldı. Biz de o tarihten bugüne dek bir proje üstünde çalışmaktayız. 2010’da hazırladıpımız alternatif proje zamanında katılımcı bir sürecin nasıl olabileceğini deneyimledik , insanlarla nasıl bir görsel diyalog kurmamız gerektiğini az çok çözdük. O nedenle 2014’te başladığımız bu yeni projede oranın hayatını gösterecek görseller oluşturduk. Herkesin tahayyülünde olup biten meseleleri biz mimarların anladığımız anlamda proje gibi değil de kolay anlaşılabilir bir görsellikle ürettik ve paylaştık. Bir yandan mahalle toplantılarında bir yandan yerel gazete Kuzguncuk Postası’nda projeyi yaydık. Belediyenin kiralamanın ardından ilk işi üst setlerdeki ağaçları budamak olmuştu, biz de bu üst setin artık orman vasfı kazanmış bir alan olduğunu onlara anlatmaya çalıştık. Bir yandan ağaç envanteri çıkartırken diğer yandan Tema Vakfı ile belediyeyi yan yana getirdik. Sonuçta üst setleri, yani orman vasfında olan yerleri meyve bahçeleri haline getirme konusunda herkes mutabık oldu.
Geri kalan alanlarsa kent bahçeciliği için üretilmiş yaklaşık 100 tane yükseltilmiş sebze yatağının olduğu kısımlar, İlya zamanındaki gibi köy meydanı gibi işleyecek ortak alan, çocuk oyun alanı, kütüphane / kum havuzu gibi işlevlerle organize ettik. Burada yapılan her şeyin doğal malzemelerden ve geçici nitelikte olması en büyük önceliğimizdi. İlya da zamanında burayı hiçbir zaman özel mülk alanı gibi kullanmamış, burayı herkese açmış. İsteyen gidip ihtiyacı olanı alır ve bütçesi kadar bırakırmış. Buradaki bu türden alışverişin kamusal bellekte de bir yeri var. O belleği sürdürecek bir yer olması bizim için de önemli. Burada yaşanan gerilla tanım sürecinden çok şey öğrendik. Mekanın herkese eşit br şekilde dağıtılamaması, Kuzguncuk dışından gelenlerin buradaki dinamikleri tam olarak çözemeden hareket etmeleri gibi durumlarda böylesi bir alanın herkesin birbiriyle ilişki kurabildiği br yer olarak yönetiminin önemini kavradık. Bu, yine de tabi ki güzel bir andı. Herkes gibi bizde bunun geçici bir durum olduğunun farkındaydık, sonuçta bunu görmek bir deneyim. Onun üzerinden şimdi daha fazla katılımın mümkün olabileceği, herkesin eşit haklarda taleplerini karşılayabileceği bir tarımsal faaliyetin nasıl olabileceğini araştırıyoruz. Bostan için planlanan 100 küsur tane alan için Kuzguncuk’ta 300’den fazla kişi başvurdu. Bunun için kura çekilerek o yükseltilmiş yatakları kullanacak olanlar belirlenecek.
Şimdi o yaklaşık 100 alan için tahayyül yapılması da gündemde, bunu kullananlar için belli süreler öngörmek lazım ki daha çok insan yıllar içinde faydalanabilsin. Ya da birileri iyi bakamıyorsa mesvsimsel döngü içindeki gereklilikleri yerine getiremiyorsa devretmek zorunda olmalı ki başkasının hakkı yenmesin. Bostanın kullanımında kendi içinde birtakım etik sorumluluklar oluşmalı ki yaşasın. İlya’nın ölümünden şimdiye dek geçen süreçte, eskiden tarım alanı olan şey bugün artık başka bir kimliğe bürünmüş halde. Sadece ekim biçim yapılan bir yerden çok sayıda kamusal etkinliğe ev sahipliği yapan ve kendine has bir kamusal bellek geliştiren bir yer dönüşüyor. Sonuçta orada yaşlılar belki ekip biçerek değil, yürüyerek oturup dinlenerek vakit geçirmek istiyor, çocuklar bambaşka türlü bu alandan faydalanmak istiyor olabilir. Herkes için burası bambaşka bir anlam ifade ediyor. Birtakım sosyal hareketlilikler için birlikte paylaşılan bir yer haline geliyor. Gidip kitabını okuduğun tek başına vakit geçirdiğin, yürüyüş yaparak kendini rahatlattığın, köpeğini gezdirdiğin, onu salabildiğin bir yer oluyor. Sonuçta Kuzguncuk’ta yaşayan herkesin farklı ihtiyaçlarına farklı yanıtlar veriyor, hem tekil ve özel hem ortak ve paralel. Böyle olunca orası sadece bireysel vakit geçirilen bir yer değil, sosyal olarak da yaşamın ekseninin çizildiği bir yer haline geliyor. Bunun için de tarımsal faaliyet de, gölgesinde oturulan ağaç sayesinde yaşanan doğal bir deneyim de var. Bizim bu projeler üzerine çalışırkenki motivayonumuz da alanın bostan ve yeşil kimliği sürerken Kuzguncukluların burasıyla ilgili beklentilerini, yaşamak istediklerinin karşılığı olacak şeyi burada nasıl sürdürülebilir kılacağımızı bulmaya ve bunun için buraya ne kadar müdahale edilmesi gerektiğini anlamaya çalışmak. Bir kamusal alanda en önemli şey, o yere yer kimliğini veren bütün insanların, orada yaşayanların oradaki sürekliliğin bir parçası olması ve kendi anılarını biriktirmeye başlaması ki orada bir sahiplenme oluşsun, o yerin değeri bilinsin ve bu deneyimler sürekli aktarılabilsin.
Burada Tülay Atabey Onat,, ben ve projeye emek koyan diğer mimarlar olarak en büyük avantajımız, tek başımıza hareket etmememizdi.Burada birikmiş olan bilgilerin, belli ilkelerin sorumluluğunu üstlenmeye çalıştık. Buranın bostan kimliğini sürdürmesi herkesin üzerinde hemfikir olduğu bir meseleydi ama bunun ne kadar ya da nasıl olacağı gibi konularda görüş ayrılıkları yaşanıyordu. Mesela buraya aktivist olduğunu iddia eden ve öyle hareket eden ama ne bu mahallenin ne de herhangi bir yerin parçası olmayı bilmeyen birileri gelip buraya çivi bile çakılmaması, olduğu haliyle kalması gerektiğini söylediler. Ama bunu yaparken de bürün o katılım süreçlerine dahil olmak, onları anlamak ve onlara itiraz etmek değil de gerçekçi olmayan şeyler öne sürerek burada eylem yapmak gibi yollar seçtiler. Oysa Kuzguncuk’un ve bostanın dinamikleri başka.
Sonuçta şu an yapılmakta olan, ne tek başıma benim istediğimi yansıtıyor ne de aslında görmek istediğim şeyleri barındırıyor. Belki de kimsenin tüm detaylarıyla görmek istediği gibi değil ama herkesin ortak olarak kabul edebileceği bir düzeyde; temel ilkeleri olan ve onu sürdürürken müşterekleri koruyan bir düzeyde… Buradaki ana derdimiz, buranın bostan ve yeşil kimliğini korurken; buraya okul yapılmaması ve alanın Kuzguncuklular için kamusal niteliğini sürdürmesi. Burası bireysel olarak, mülkiyet olarak kimseye ait değil, herkese ait. O nedenle bostan kimliğine zarar vermeden her şeyin sökülüp takılabilir olduğu, gerektiğinde oranın bir parçası olabilecek şekilde doğal olduğu bir kkurgu oluşturmaya çalıştık. Bu perspektiften bakıldığında kapının öyle ya da böyle olması veya küçük detayların nasıl olduğu önemsiz kalıyor.