2012/12: NCR-07 [Ekoloji]: Kahraman Bostan Dönüşen İstanbul’a Karşı / Orchard the Brave Versus Transforming Istanbul / New City Reader
Konuk editörlüğünü Şevin Yıldız’ın yaptığı, 7. New City Reader gazetesi Ekoloji İstanbul sokaklarında. Bu sayıya katkılda bulunalar Sonay Aykan, Boğaçhan Dündaralp, John May, David Harvey, Pelin Tan ve Ayşe Çavdar.
Guest edited by Şevin Yıldız, the NCR-07 [Ecology] is out on the streets of Istanbul. The issues contributers are Sonay Aykan, Boğaçhan Dündaralp, John May, David Harvey, Pelin Tan and Ayşe Çavdar.
Boğaçhan Dündaralp, New City Reader’ın 7. sayısı Ekoloji için Kuzguncuk Bostanı’nın hikayesini yazdı:
İstanbul son 10 yıldır,belki de küresel kapitalizm ve neoliberal politikalar pençesindeki pek çok kent gibi, kent peyzajının dönüştürüldüğü, yeniden üretildiği bir sürecin içinde. Bu süreç yalnızca fiziki değil; sosyal ve ekolojik açıdan kent parçalarını yeniden tanımlıyor, biçimlendiriyor. Özel mülkiyeti, tüketimi, otoriter yapılaşmayı öncelikli hale getirerek kamusal alanları tehdit eden ve tehdit etmekle de kalmayıp TOKİ gibi mekanizmalarla kamusal alanları özel mülkiyetlere dönüştüren, kentin doğal kaynaklarını yok eden; sosyal ayrıştırma ve yerinden etme mekanizmalarının işlediği bir ortam.Sosyal ve ekolojik krizlerin kaynağı haline gelen bu ortamda ‘tasarım’, ‘yer’in kendi gerçekliğini yok sayan, yoğun estetizasyon ve yeniden işlevlendirmeyle olageleni meşru kılan bir araç gibi; ‘tasarımcı’ da yaratıcılığı bu yönde teşvik edilen pasif ve uzlaşmacı bir rolde kullanılmaktadır.
Kentli olma haklarının ihlal edildiği,birbirinden izole edilmiş, tüketim odaklı, yapay ve homojen peyzaj fragmanlarına dönüşmeye başlayan bir kentiçin kuşkusuz en çarpıcı sonuç, kentlerde alternatif yaşam ve özgürleşme olanaklarının giderek yok edilmesidir. ‘Yer’ duygusunun hissedilebildiği,kendine göre bir hayat ritmi, yaşama biçimi olan, katmanlı, üretken kent peyzajlarının tıpkı kentin doğal kaynakları gibi kaynaklarından kopartılması,yok edilmesi giderek artmaktadır. Kentler kendi kültürel birikimini doğurduğu devinim ve zenginliklerini, etkileşime dayalı ağları ve üretkenliklerini kaybetmektedir.
Kuzguncuk Bostanı’nın hikayesi böyle bir ortamdaki direniş mücadelesidir. Bu hegemonik kent peyzajı üretiminde gücünü ‘yer’ den alan kendi kültürel ve sosyal birikimini kullanarak; kendinin ve kentinin doğal kaynaklarından biri olan ‘bostan’ını korumaya çalışan Kuzguncukluların hikayesi…
İstanbul – Kuzguncuk
Kuzguncuk; İstanbul’un yoğun yapılaşma, sürekli ve hızlı dönüşüm trafiğinden ya da sondönemlerdeki kentsel dönüşüm adı altında yapılan tepeden inme ‘soylulaştırma’, ‘yerinden etme’, ‘değer arttırma’ gibi kentsel operasyonlardan kendini koruyabilmiş, ‘yavaş’ dönüşüm yaşayan, otantik varoluşunu, dokusunu, karakterini koruyarak gelişen, İstanbul’da kalan belki de tek boğaz köyü. “Bunu nasıl başarıyor?” sorusunu sorarsak, bunun iki tane temel yanıtı var. Birincisi İstanbul’daki topoğrafik konumu.Bir yanda Fethipaşa Korusu, diğer yanda Nakkaşbaba Mezarlığı arasında bir vadiye yerleşen köy, Bağlarbaşı tarafında arka uçtaki kentsel gelişmeden kısmen kendini topoğrafik sınırlarla yalıtabilmiştir. Bu sınırlar içindeki fiziksel-karakteristik dokusu ‘sit alanı’ kapsamında da korununca; yıkılmadan yenilenerek varolmayı zorunlu kılan alçak katlı, eski eser ağırlıklı bir doku olarak konumunu sürdürebiliyor. İkincisi, bu doku sayesinde 1980’lerden başlayarak ciddi bir entelektüel göç alarak buradaki doku hem yenileniyor hem de yaşayanlar anlamında yeni komşuluk ilişkileri üretiyor. Bu entelektüel göç, gün geçtikçe artmasına rağmen hızlı bir dönüşümle değil; müzakere, karşılaşma, kabullenme, karşılıklı birbirinin varlığını kabul ederek ilerleyen bir süreçle gerçekleşiyor. Bu nedenle neo-liberal ekonomilerle üretilen hızlı kentsel dönüşümlerde olduğu gibi alt-ekonomiyi, ekonomik dengesizlikleri, komşuluk ilişkilerini ortadan kaldıran, bölgeler arası ekonomik göstergeleri uçlara taşıyan ayrışmalar burada gözlemlenmiyor. Onun bu koşullarda İstanbul gibi hızlı dönüşümün yaşandığı bir kentte kendi kimliğini koruyarak ağır evrimleşmesi; bir taraftan kentleşme ile kaybedilen pek çok olgunun hala varolabildiği bir yaşam alanını temsil etmesini sağlıyor, diğer taraftan da onun bu kimliğini gözler önüne sunan TV dizileri, reklamlar sayesinde de bir turistik cazibe merkezi haline geliyor.
Kuzguncuk – Bostan
Bostan, ‘namı diğer İlya’nın Bostanı’ ise bu kentsel doku içinde kalan, son yeşil boşluk olarak hem yerel yönetimler, hem de ekonomik iktidarların İstanbul’un hızlı kentsel dönüşümünün Kuzguncuk’taki anahtarı olarak her 10 yılda bir gündeme taşınıyor. Bostan olarak korunması gerekli bu alan; İmar Planlarında 1980’lerin ikinci yarısında yapılan oynamalar sonucu bunlara karşı açılan davalar gibi hukuki düzlemlerde de verilen savaşlarla, 1990’da ve 2000’de buradaki bilinçli yerel oluşumlar sayesinde korunabilmiş ve 2010’da tekrar bu alan üzerindeki planlar gündeme gelmiştir. 2012’de mülkiyet hakkını elinde tutan Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafındanbostan alanını kaplayan, kitlesi ve programı ile uyumsuz, kamusal kullanımlara kapalı birözel okul projesi hazırlatılarak hayata geçmesi için bir girişimde bulunulmuştur.Kuzguncuklular bu girişim sonrasında bir taraftan hukuki, bir taraftan sosyal (şenlik, ortak üretim, çeşitli workshoplar, farklı medya üretimleri), bir taraftan da alternatif bir proje üreterek hazırlatılan projeye karşı çıktılar.
Alternatif olunan projenin hem yapısal durumuna hem de kentteki bir alanın ‘değer’ine ilişkin bugünün kent politikaları, kentleşme modelleri üzerinden yeni bir müzakere alanı açılarak, bu alana ilişkin yaklaşımların ‘tek bir model’ üzerinden yapılamayacağını göstermeye çalıştılar. ‘Mülkiyet hakkı’ndan çok ‘kullanım hakkı’na odaklanarak, tarafları yeni bir müzakere alanına taşımaya çalıştılar. Bu çaba ile Bostan’ın sahip olduğu değerleri kaybetmeden yaşatılabileceği alternatif modellerin de mümkün olabileceğini ve bu yönde ortak bir çaba içine girebileceklerini gösterdiler.
Tüm proje onay süreçlerin takip eden, kurumlarla iletişimini kaybetmeyen Kuzguncuk İttifakı sürekli tetikte ve proje ile ilgili gelişmeleri izlerken; 28.06.2012’de Kültür Ve Turizm Bakanlığı, İstanbul 6 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, Kuzguncuk bostanında yapılmak istenen ilköğretim tesis alanı yapılaşma başvurusunu; programı ve yapı kütlesi nedeni ile Kuzguncuk mimari dokusuna uyumlu olmaması gerekçesiyle uygun olmadığına, ayrıca parsel içinde tespit edilen bostan havuzunun korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilerek koruma grubunun 2.grup olarak belirlenmesine karar verdi.
Kuzguncuklular bu kararla biraz nefes aldılar, zaman kazandılar ancak süreç de direniş de bitmiş değil.
İlgilenenler için: http://bogachandundaralp.wordpress.com/?s=bostan
Here is Boğaçhan Dündaralp’s text for the 7th issue of the New City Reader [Ecology]:
In the last 10 years, perhaps similar to many other cities in the grip of global capitalism and neoliberal policies, Istanbul is a part of a process through which urban landscape is transformed and reproduced. This process redefines and shapes urban segments in social and ecological, not just in physical, terms. It is a context defined by the mechanisms of social segregation and exclusion; a context, which threatens public spaces by prioritizing private property, consumption and authoritarian urban design. Moreover, going beyond intimidation, the process transforms public spaces into private property by using mechanisms such as TOKİ, and destroys the natural resources of the city. In this context that became a source of social and ecological crises, “design” is used as a tool that ignores the realities of the “place”, legitimizes the prevalent through intense aestheticisation and refunctionalization; and the “designer” is used in a passive and reconciliatory role that encourages creativity along these lines.
Without a doubt, the most striking result for a city in which the rights to be an urban resident is violated, a city which is turning into isolated, consumption-oriented, artificial and homogenized landscape fragments, is the gradual annihilation of the possibilities for an alternative urban life and emancipation. Just like the natural resources of the city, multi-layered and productive urban landscapes that have a peculiar rhythm and way of life, in which the feeling of “place” can be experienced, are being ripped off from their sources and destroyed. Cites are losing their cultural heritage that arises from mobility and wealth, their networks based on interaction and their productiveness.
The story of Kuzguncuk Orchard is a resistance struggle that takes place in a context like this. It is the story of the residents of Kuzguncuk who against this hegemonic urban landscape, try to protect their “bostan” which is one of the natural resources of the city and their life, by using their cultural and social values that takes their power from “place”…
Istanbul – Kuzguncuk
Kuzguncuk is perhaps the only village left by the Bosporus, which could protect itself from urban operations such as dense housing, continuous and rapid traffic of transformation, “gentrification” that has been going on for a while under the euphemism of urban renewal, “dislocation”, and “value enhancement”. It experiences a “slow” transformation, and develops while maintaining its authentic existence, texture and character. There are two basic answers to the question “how does it achieve this?” First answer is the topographical position of Istanbul. Located in a valley between Fethipasa grove and Nakkasbaba cemetery, the village, thanks to its topographical borders, could partially isolate itself from the urban development that has been taking place at the rear edge of Baglarbasi. Thanks to its characteristic texture in physical terms and its “historical site” status, it was protected within these borders and it remains as a texture dominated by historical landmarks and low-rises that necessitate a renovation without destruction. Second, because of this texture, beginning with the 1980s, it has received a significant intellectual migration, which regenerates the texture here and creates new neighbourhood relations. This intellectual migration increases everyday and it does not happen through a rapid transformation, but through negotiation, encounters, acceptance, and a process of mutual recognition. As a result, unlike rapid urban transformations induced in neoliberal economies, disintegration that destroys sub-economy, neighbourly relations and economic balances, inter-regional disparities are not observed here. On the one hand, its slow evolution and preservation of its identity in a context like rapidly transforming Istanbul, makes it an example of a life space in which most of the phenomena sacrificed for urban transformation can persevere. And on the other hand, thanks to the TV series and commercials that disclose its identity, it becomes a centre of attraction for tourists.
Kuzguncuk – Orchard
Also known as “Ilya’s Orchard”, the orchard is the last remaining piece of green land within this urban texture, which is a fact that brings it to the agenda every 10 years as a key to rapid urban transformation demanded by local authorities and the economic government. This area, which supposed to be protected as an orchard, could be preserved thanks to the lawsuits for the stay of execution against the changes in the master plan in the second half of the 1980s and to conscious neighbourhood organizations emerged in the 1990s and 2000s. However, in 2010, plans for transformation of the area came back to agenda. In 2012, the General Directorate for Foundations, who holds the property rights to the orchard, designed a project for construction of a private school, which occupied the whole plot and was inharmonious due to its mass and programme. Kuzguncuk residents resisted this project by initiating a legal struggle, organizing social events (including festivals, common production, various workshops and different media productions) and proposing an alternative project.
By generating a new space for a discussion on the structural conditions of the imposed project, the “value” of the area and contemporary models of urban policies and urbanization, they tried to show that the negotiations about the future of the area could not be carried out through a single proposal. Focusing on “right to use”, rather than “property rights”, they aimed to invite the parties in a novel field of negotiation. With this effort, they showed that the orchard could be preserved without losing its richness, alternative models were possible and these models could be pursued through a common endeavour.
While following up on project approval processes and maintaining their communication with related institutions, Kuzguncuk Coalition stays on alert and monitors the developments about the project. On 28.06.2012, Ministry of Culture and Tourism, Cultural Heritage Preservation Regional Board, 6th Bureau of Istanbul, decided that the project that stipulates the construction of a primary school on the plot occupied by the orchard was not compatible with the architectural texture of Kuzguncuk because of its programme and structural mass. In addition, the Bureau resolved that the orchard pool detected in the plot was a cultural landmark and should be protected under 2nd group status.
Kuzguncuk residents were relieved with this decision and gained some time, however neither the process, nor the resistance has reached to a conclusion yet…
For further information: http://bogachandundaralp.wordpress.com/?s=bostan
linkler:
EN:
http://istanbuldesignbiennial.iksv.org/7th-issue-of-the-new-city-reader-ecology-is-out/
http://istanbuldesignbiennial.iksv.org/ncr-07-ecology-orchard-the-brave-versus-transforming-istanbul/
TR:
http://istanbuldesignbiennial.iksv.org/7th-issue-of-the-new-city-reader-ecology-is-out/?lang=tr
http://istanbuldesignbiennial.iksv.org/ncr-07-ecology-orchard-the-brave-versus-transforming-istanbul/?lang=tr