2000/05: konut politikaları ve uygulamaları / sempozyum
KONUT POLİTİKALARI VE UYGULAMALARI SEMPOZYUMU
TÜRKİYE VE FRANSA ÖRNEKLERİ 1950-2000
24-25 MAYIS 2000 TAŞKIŞLA 109
İZLENİMLERİ
Sempozyumun 1.gün sonunda Fransız mimarların son yıllarda Fransa da yapılan toplu konut örneklerini sunduğu konferans ile 2. gün bildirilerini, izlediğim kadarıyla izlenimler olarak sizlerle paylaşmak istedim.
Gündemdeki konu çerçevesinde neler tartışıldı ? Konunun neresinde ve nasıl konumlanıldı ? Konu üzerinde yapılan saptamalar içinde hangi fikirler belirgin olarak öne çıktı ? …gibi sorular çerçevesinde önemli gördüğüm noktaları kısaca özetlemek istiyorum.
Amacını, “ …Son 50 yılda toplu konut için alınmış politika –planlama-örgütleme; teknoloji-uygulama ve tasarım kararlarının karşılaştırmalı tartşılmasını amaçlayan sempozyum…” * olarak tanımlayan sempozyum; ne yazık ki katılımcıları ve izleyicileri bağlamında, akademisyenler, tasarımcılar, konut üreticileri ve uygulayıcıları biraraya getirememiş (sergi hariç) ve gelenleri de tartışmaların bir katılımcısı yapamamış olması bakımından bence başarısızdı.
Fransız mimarlar dışında çoğunluğunu akademisyenlerin oluşturduğu katılımcı topluluğu içinde yapı üretim ilişkileri içinde yer alan yukarıda saydığım kişilerin yer almaması (hangi nedenselliğe bağlı olursa olsun) bana ne kadar vahim bir ortamda yer aldığımı bana bir kez daha hatırlattı.
İhsan Bilginin kapanışta söylediği sözler bir gerçeğin altını çiziyordu.
“…tartışmalarda hep ‘biz’ dedik,oysa orta da ‘biz’ yok. Burada bir özne problemi var,bu aynı zamanda da önemli bir kırılma noktası. İki özne var, birincisi ‘söylem’ üretenler (bizim gibi burada bunları tartışanlar) , ikincisi bu işi yapanlar (yani yapı üretenler ).Bu ayrım o kadar keskin ki … Bu insanlar birbirinin rakibi değiller,aynı insanlar da değiller…Bu ayrım bu kadar keskin olduğu sürece de bu tartışmalar hep böyle süre gidecektir. “
Konuşmalardan cımbızla çıkartılacak önemli yaklaşımlar bence ‘saptama’ anlamında İhsan Bilgin’den ,’öneriler’ anlamında Murat Balamir ve Fransız mimarlardan geldi.
İhsan Bilgin; her yıl 250 000 konut üretiminin olduğu bu ortamdaki üretim ilişkilerini 80’li yılları bir eşik olarak kabul eden , eşik öncesi ve sonrasının üretim mekanizmaları ve ürünleri arasında bağlantı kuran, bunu da yapılaşmış çevre örnekleri çerçevesinde sorgulayan bildirisinde yaptığı saptamaların ve sorduğu soruların önemli olduğunu düşünüyorum;
“Yaşadığımız çevrelerde dev bir stok oluşturan ve yapı üretiminde mimarinin (bu mimarın olmadığı anlamına gelmiyor) içinde olmadığı bir yapı oluşumunun örnekleri…”
*sempozyum tanıtım broşürü
“Kent içi yapılaşmış çevreyi oluşturan ,küçük üretim mekanizmaları (yap –sat ) ile oluşturulmuş, plan ve tasarım formasyonunun içine özel bir talep gelmedikçe sızamadığı müteahhit alışkanlığı ile tekrar tekrar üretilen tekil yapı örneklerinin, oluşturduğu büyük çevreler… buna kendine yap-satçı çevreleri model alan kamu arazileri üzerinde arazi bedeli ödemeyen,klube,klube başlayan giderek apartmanlaşan kaçak yapılaşmaların eklenmesi…
80 ‘li yıllarda küçük üretimin ihtiyacı karşılayamadığı bir eşiğe gelinmesi… ancak sorunu bunun değil bu ihtiyacı karşılayacak geniş ölçekli üretimin içine girilememesi olması… Avrupada yaşanan 20. Yüzyıl konut dönüşümünün oluşturduğu konut geleneğinin aynı eşikten sonra oluşturduğu üretim biçimlerindeki gibi bir dönüşümün sağlanamamış olması…İhtiyaçla birlikte oluşan üretimdeki ÖLÇEK büyümesi, tekil ölçekli bina üretim anlayışından farklı olmayan bir üretim anlayışının sürdürülmesi… Bir tane prototip binanın yoğunluğa göre tekrar tekrar çoğaltılması anlayışına dayanan ,bir yapı üretimi… bina arası boşluklara da yeşil alan denerek, bazen de havuz eklenerek ,ekleme,dışarıdan taşınmış,onun bir parçası olamayan ,senteze giremeyen örnekler…Ölçek problemi ve kavrayış yanlışları…Apartman ölçekli projelerin yoğunlaştırılarak,büyütülerek, o ölçeğin insan problemlerini atlayan örnekler…Balkonlarından, saçağına, penceresinin büyüklüğünden planlarına kadar ,küçük ölçekli yapı üretiminin büyütülmesine dayanan ,kendi iç düşüncesinden yoksun, sorgulanmadan tekrarlanan çevreyle entegre olamayan ürünler…
Saçak nedir ? Geleneğimizde cephe yüzeylerini yağmurdan korumak, gölge yaratmak için kullanılan bu öğe bu tür katlı yapılarda ne anlam taşır ? ya yerden kopma duygusunun gereği açık terasların küçük kullanışsız balkonlara dönüşmesi…ya bacalar,pencereler…? Bizim bu gerçeklerle yüzleşmemiz gerekiyor… ”
Gün boyunca dönem tartışmalar çoğunlukla mevzuatlar,yönetmelikler üzerinde yoğunlaşırken, ticari konut anlayışı , yönetmelikler ve konut üretimindeki politikaların suçlu görüldüğü ,genel bir tartışmanın hakim olduğu söylenebilir.
Fransız mimarlara sempozyumun değerlendirmesi için söz verildiğinde sözü alan Alain Sarfati;
“Lafı uzatıp nazik konuşmak yerine belki daha az terbiyeli ama dürüst konuşacağım…Siz mimarların konuştukları tartıştıkları şeylere anlam veremiyorum,sizler yönetmelikler olmadan mimari yapılamaz diyorsunuz. Bunları tartışır ve beklerseniz hiçbir yere gidemezsiniz. Gelin bize beklentiler olmadan mimarlık yapılabileceğini ispat edin… hatalardan kaçamayız,onları yok da sayamayız… Teknik politikalar Fransa’da iflas etmiştir.Biz her şeyi yaptık…İnsanın organizasyonu,tekniğin organizasyonundan daha önemli…”
Eduard François ise;
“Biz yabancı dostlar değiliz.Yakında Avrupa çatısı altında birlikte yaşayacağız. Biz de 70’lerde çok hatalar yaptık ancak bunun farkında değildik,şimdi farkına vardığımız hataları düzeltmeye çalışıyoruz.Ancak siz bu hataları biliyor ve farkındasınız.Ancak bunları bile bile yapmaya devam ediyorsunuz.Vahim olan da bu .Bu hatayı sürdürerek evrensel düzene aykırı davranıyorsunuz. Bu sorumlulukla yüzleşmek zorundasınız.”
Francıs Rambert;
“ Biz size bir şey öğretemeyiz.Çünkü biz de aynı hataları yapıyoruz.Kendi mesleleriniz üzerine daha çok kafa yormalısınız.Yarışmalar,Avrupa çapında workshop’lar yaparak yeni düşüncelere açılmalısınız…”
…şeklinde sözlerini tamamladılar.
Yukarıdaki düşüncelere yakın bir diğer önemli önerinin de panelde Murat Balamir ‘den geldiğini düşünüyorum. Tasarım politikası nedir ve nasıl olmalıdır? Toplumda tasarımın nasıl kurumsallaştığı nasıl örgütlendiği ve bunun üretime nüfuz etmesini sağlayacak kurgunun ne olacağı sorunsalına,iki modelleme üzerinden verdiği örnek bence oldukça kayda değerdi.
“ … iki model; bir tanesi merkezileştirilmiş sistem;(ingiliz modeli) tip olan,tip ürünü hedef alan güvenilir tasarım modeli ve emeği,kendi içinde etkin ve verimli… ancak kolay ve bir defada ortadan kaldırılabilecek bir model (Teatcher yönetimi tarafından yönetime gelir gelmez ortadan kaldırılabilmiştir.
Diğeri ise çok odaklı sistem; (Fransızlar) Piyasada iş yapımını destekleyen bir sistem.Her yapı bir heyecan,yarışma modeli,yanlış yapmayı da içine alan,günlük düşünce ortamının da katılabileceği deneysel üretime açık bir sistem; ufuk açıcı ve katılımcı…
Tasarımın kurumsallaşması ve yönlendirilmesi konusunda Fransızlardan öğreneceğimiz çok şey var…Özel koşullu krediler kanalıyla her sene tekrar eden yarışmalar nüfuz gücünü arttıran bir sistem olarak görülmeli…Bu sistemi 10 yıl sürdürdüğümüzü düşünün..Tartıştığımız konular,kullandığımız teknolojiler…pek çok değişim bizi nasıl tahmim bile edemeyeceğimiz noktalara götürecek. Böyle bir ulusal ligin oluşturulması sistem dışı kalanları da terbiye edici çalışma olarak dönüştürebilir.Bu pek çok sektörün canlanması ve gelişmesi için bir fırsat olabilir…”
Sempozyumda , temel meseleler üzerine kurulduğunu düşündüğüm , nitelikli düşünceler olarak ilgimi çeken temel noktaları özetlemeye çalıştım. Tartışmaların bağlamını kaybetmediğim umudu ile…
Boğaçhan Dündaralp
26 May. 00